Seslendirme Sanatçısı / Dublajcı Olmak – Nereden Başlamalı?

Hayatınızda eksikliğini hissettiğiniz şey hakikaten bir şeylere ses vermekse hemen bugün o konuda yapabileceğiniz şeyler var, demiştik değil mi?
İlk adımda günde (kararlıysanız bundan böyle her gün) en az 15 dakika sesli okuma yapın. Çünkü kendi sesinizi, nefesinizi kullanmayı onu duymadan ve gerçekten dinleyerek kullanmadan öğrenemezsiniz.

Bir yandan da bu işin pratik eğitimini alabileceğiniz bir kurs/eğitmen araştırın. Bu cümlenin püf noktası: pratik! Elbette mikrofon başına geçmeden önce temel teorik bilgileri (diksiyon, ses-nefes vs) edinmek zorundasınız ve iyi bir eğitmen zaten bu donanımı kazandırmadan sizi mikrofonla tanıştırmayacaktır. Ancak uygulama saatleri ne kadar artarsa hedefinize o kadar yaklaşacağınızı unutmayın. Benim tercihim hevesli kişileri bu alanla temel teorik ve pratik bilgileri gruplar halinde vererek tanıştırmak ve arkasından bu yolda devam etmek isteyenlerle birebir stüdyo çalışması yapmak şeklinde oluyor.

Önemli nokta; eğitmen. Aslında hepimiz ‘ne kadar iyi olduğun değil, kendini ne kadar iyi sattığın önemli’ mevzuunun farkındayız ama renkli ve cilalı tanıtımlara kanmaya da bir o kadar meyilliyiz. Kendini seslendirme sanatçısı ve hatta ‘TRT Seslendirme Sanatçısı’ olarak tanıtan bir çok ‘eğitmen’ var. Bunların bazıları bu alanda belli başlı kursların düzenlediği eğitimlere katılmış kişiler. Bir anda eğitmen olmaya karar verip bu kurslarda aldıkları notları çeşitli etkinliklerde güzel bir sunum eşliğinde paylaşıyorlar.

Bir eğitmenden sizi bir meslekle (ya da bir hobiyle) tanıştırmasını bekliyorsanız onun bu alanda yetkin ve deneyimli olmasını istemek en doğal hakkınız. O eğitime katılmadan önce araştırmanız ve sormanız gereken sorular şunlar: Bu alanda sertifika sahibi olmak/konuşmalar yapmış olmak dışında nasıl bir tecrübesi var? Dediği gibi bir seslendirme sanatçısı/oyuncu/vs ise neler seslendirmiş/sunmuş/oynamış? Katılmak istediğim bu sektöre dair ne gibi tecrübeleri var?

Piyasada ismi ile markalaşmış ve ne tür işler yaptığını araştırmanıza gerek bile olmayan usta isimlerin eğitmen olarak yer aldığı kurslar da var. Bu kursların çok değerli isimlerin deneyimlerinden faydalanabilmek, bu mesleği yakından tanımak ve güzel konuşmanın inceliklerini öğrenmek açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu: Ne kadar yetenekli olursanız olun 3 aylık bir kursun sonunda bir meslek erbabı olmanız mümkün değil. Amaç güzel konuşmanın inceliklerini öğrenmekse, bu eğitim hangi meslekten olursanız olun işinize yarayacaktır.

Sizi farklı noktalara taşıyacak olan şey, bu eğitimden sonra yapacaklarınız. Ne kadar yetenekli olursanız olun bir kaç aylık bir eğitimle dansçı olamazsınız. Belli başlı ortamlarda çok güzel dans edebilirsiniz, ancak kendinize profesyonel dansçı demeniz zaman alacaktır. Dans stüdyosunda saatler geçirmeden, kas ağrıları çekmeden, hatta belki de parmaklarınızı kanatmadan istediğiniz noktaya ulaşmak mümkün olmaz. Benzer bir durum güzel konuşmayı öğrenmek ve seslendirme yapmak arasındaki ilişki için de geçerli. Stüdyo ve yorgunluğun çeşidi farklı, hepsi bu.

Bu tür kursları tamamlayıp stüdyolarımıza gelen arkadaşlar oluyor. Ahh keşke, “Ben böyle bir eğitim aldım, sizlerle çalışmak istiyorum. Demo bırakmaya geldim ancak bu aşamadan sonra neler yapabileceğim konusunda yardımınıza ihtiyacım var” deseler.

Aksine, duyduğumuz cümleler genellikle buna benzer oluyor: “Ben falanca kursta bu işin eğitimini aldım. Ice Age’i seslendirdim… Rüştü Hoca, çok iyi gidiyorsun, dedi…”
Özgüven harika bir şey, tabii içi dolu olduğu sürece. Stüdyoya girip ilk okuduğunuz cümle sizinle ilgili her şeyi söylüyor zaten.

Aaa ama animasyon seslendirmiş?
Birincisi, bunu söyleyen aslında sözlerinden anlaşıldığı gibi Ice Age’in seslendirme kadrosunda yer almıyor. Kursta eğitim amaçlı olarak filmin bir bölümünde belli bir karakteri seslendirmeyi denemiş, evet. İkincisi, eminim ‘Rüştü Hoca’ bu işin upuzun bir yolculuk olduğundan da bahsetmiştir. Mesele şu ki; işimize gelmeyince sıkı çalışma,