En Nihayetinde Konuşuyorsun Di Mi?

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) ya da benzeri bir kurumda yazma seminerlerine katılmış olanlar bilir. Aklınızda ‘Acaba benden yazar olur mu?’ sorusu ile gider, geçen bir kaç ayda ise o ana kadar yalnızca dış çeperini gözlemlemiş olduğunuz bu alana/uğraşa/mesleğe daha yakından bakma fırsatını bulursunuz. ‘Hayatımı yazsam roman olur’dan ‘İyi bir yazar olmak için önce iyi bir okuyucu olmalıyım’a geçiş yaparsınız.
Ödevlerinizi yapar, örnek yazılar yazarsınız ve kendileri de çok değerli yazarlar olan eğitmenlerinizden hayat dersleri alırsınız. Yazma seminerleri sona erdiğinde, bu konunun böylesine bir derya olduğunu daha önce fark etmemiş olmanıza şaşar ve gülümsersiniz. Zordur.
Önünüzde iki farklı yol vardır artık:

1 – Aradığınız şeyin yazarlık olmadığını fark edersiniz. Çünkü yazı yazmak bir maratondur ve koşmaya gerçek bir tutkuyla başlamayanların o maratonu bitirmeye nefesi yetmez. Burada öğrendiğiniz onca şeyin hayatınıza neler kattığını fark eder, ‘İyi ki gelmişim.’ dersiniz ve arayışınıza farklı mecralarda devam edersiniz.

2- Küçük ama çok önemli bir başlangıç yaptığınızı hissedersiniz.Uygulamalı Öykü Seminerleri’nde veya başka bir mecrada bir yazıp üç silerek bu tutkunun peşinden gitmeye devam edersiniz.
Oysa hiç bu kadar çaba harcamadan, ellerinizi kirletmeden ve yorulmadan yorum yapmak çok kolaydır. Kimi zaman yazar ya da gazeteci olarak anılan kişilerin yazdıklarına bakar ve ‘Şimdi buna bunun için para mı ödüyorlar? Bunu ben de yazarım.’ dersiniz. Kadın-erkek ilişkileri hakkında yazı yazarak ünlü olmuş bir kadının yazdıkları için ‘Bunları ben de yaşadım, iş mi yani bu?’ diyebilirsiniz. Üzerine ‘Edebiyat bu zavallı popülistlerin eline mi kalacaktı…’ deyip bir de vahh vahhh çekersiniz belki.
Bunları deriz, diyoruz. Ama belki %80’imiz heves edip açtığı blogunu bir iki yazı yazdıktan, bir kaç arkadaşa zorla okutup olumlu yorumlar bekledikten sonra sıkılıp bir kenarda bırakıveriyor. Üstelik o beklenen olumlu yorumların gelip gelmemiş olması burada sonucu çok fazla değiştirmiyor, inanın bana. Kendimden biliyorum; yıllar önce tek yazı yazıp terk ettiğim bir blogdan sonra bu ikinci denemem. Bir ara heves ettiğim altzine.net ‘e öykü gönderme maceramın da iki öyküde son bulduğunu itiraf etmeliyim…. 10
Şimdi durup, forumlarda seslendirme sanatçısı/dublajcı olmak istediğini haykıran arkadaşlara bakıyorum…
“Çok seksi bir sesim var; piyasada bir sürü kötü dublaj var üstelik, eğitime gerek var mı?” “Seslendirmeciye aldığı maaşı sordum, sonra da arkama bakmadan kaçtım!” “Çok şey istemiyorum, bir çizgifilm/animasyon seslendirsem yeter.”
Yıllar önce bir arkadaşımın sorduğu soru geliyor aklıma:
“En nihayetinde konuşuyorsun, di mi?”
Herkesin kendine oyuncu, yazar, şarkıcı diyebildiği bir memlekette seslendirme işinin hafife alınmasına şaşmamak gerek. Benim tavsiyem;hevesliyseniz hiç vakit kaybetmeyin, buyurun er meydanına. Sonuçta bir seslendirmeci olmasanız da hayatınızın geri kalanına yön verirken kullanacağınız yepyeni bilgi ve becerilerle donanacağınızı garanti ediyorum.